Yükleniyor...

Yazılarım

DA VİNCİ’NİN ŞİFRESİ
Hepimizin güzel bir eseri gördüğümüzde nefesimiz kesilir ve içimizde bir şeylerin kabardığını hissederiz. Coşku kaplar içimizi.
“Nasıl olur da etten kemikten yaratılmış bir insan bu eseri oluşturmuş ?” deyip şaşkınlık içinde bu güzelliği seyrederiz. Aslında nefesimizi kesen, Tanrısallığın dokunuşudur. Yaratım insanın Tanrısal özünün eseridir.
Tüm insanların kodunda bu özellik yerleştirilmiştir. Kimimiz bu kodu çözer ve yaratır, kimimiz de kendi gücünün farkına varmadan bir ömür geçirir. Bilirsiniz deli ve dahi arasında ince bir çizgi vardır. Dehaların yaşamlarını incelediğinizde hep ayrıksı, şaşırtıcı taraflarının olduğunu görürüz. Toplumsal kuralların dışında yaşarlar. Aslında bizlerden farkları yoktur. Onlar da doğarlar, büyürler, anne -babaları vardır. Hepimizin yaşadığı süreçleri geçirirler.
Peki onlar nasıl yaratıyor da bizler yaratamıyoruz?
Yaratıcılık beynin çalışmasında gizli bence. Sol beyin bizleri hayatta tutmaya , olanları isimlendirmeye, yargılamaya ve sorgulamaya sevkederken, sağ beynimiz hayal gücümüzün kaynağıdır. Her yaratım bir hayalle başlar. Sağ beynimiz ne kadar aktifse hayal gücümüz o kadar genişler.Orda yeşerir Mona Lisa’lar , senfoniler, Davut’lar. Yaratıcıda özgür düşünce, sonsuz coşku vardır.
Evren’in tüm yaratılmış, yaratılacak güzellikleri hepimizin bağlı bulunduğu ortak bilinçte durmakta. İşin sırrı bu ortak bilinç “Alan”‘ına girebilmek için gerekli giriş kodunu çözebilmek. Bazılarında bu giriş şifresi açık seçik durmakta, bazılarında ise gizli dehlizlerde. Ne güzel ki bu alana girmek hepimizin ulaşabileceği bir özellik. DA VİNCİ’nin şifresi işte bu.

Hepimiz yaratabilir miyiz?

Evet

Bunun için önce kendimize inanmalı ve eyleme odaklanmalıyız. En önemlisi ise kendimizin iç seslerini dinlemeyi öğrenmeliyiz. Eğer kulak verirseniz içinizdeki Tanrısallığa, zaten yaratım süreci başlamıştır. Yani saygıdeğer İLHAM PERİSİ’ni beklemeye gerek yok. İçimizde bu periyle yaşıyoruz zaten.
Yalnız bu süreçte çeşitli handikaplar mevcut. Özellikle sol beyin ve toplumsal yargılamalar bizi durdurmaya çalışır.Yapamazsın der, olmamış der. Kendinize inanıyorsanız, bu sesleri değil sadece kendi sesinizi dinleyin.
Bu süreçte sakın bir zorlamaya girmeyin. Bu da sol beyinin marifeti. Bir şey yaratmalıyım, üretmeliyim dedikçe zihin devreye girip bu süreci baltalar. Fikirler saklanır, resimler kaybolur, müzikler susar. Doğum sancısının bile zayıf kaldığı sancılar sarar bedeninizi. Kendinize inancınız kaybolur. Sanatçıların yaratım sancısı dediği döneme sokarsınız kendinizi.
Siz ne zaman ki yaratımı akışa bırakırsınız o zaman fikirler, müzikler, yazılar, kitaplar elinizden dünyaya doğmaya başlar.
Eğer Tanrısallığınızla tanışmak istiyorsanız haydi iş başına. Hepimizin mutlaka yapabileceği bir şey vardır. Yeteneğinize göre başlayın bir projeye.
Çıkarın boş sayfaları, alın kalemlerinizi elinize.
Başlıyoruz.
Her gün özgürce aklınıza gelenleri yazın bir kenara. Sorgulamadan, yargılamadan. Ardından okuyun yazdıklarınızı. İşte ilk eseriniz, ilk çocuğunuz. Hergün bunu yaptığınızda göreceksiniz her yeni çocuğunuz bir öncekinden daha güzel ve daha sizden.
Sanatçıya sormuşlar “Hangi eseriniz daha güzel?”
“Henüz yaratmadığım “demiş.

Sevgiyle kalın

Bu arada yaratımlarınızı bizlerle paylaşmak isterseniz blogumuzda sevinçle yayınlarım.

Erkan Sarıyıldız