Yükleniyor...

Yazılarım

İSTEMENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Kendime çok gülüyorum. Hele son zamanlarda bu o kadar arttı ki sonunda kendimle dalga geçmeyi öğrendiğimin farkına vardım. Ne büyük özgürlükmüş bu. O odalara sığdıramadığımız, övgü üstüne övgü sıraladığımız, kusur ne kelime ufacık da olsa hatalı olduğunu görmeye bile tahammül edemediğimiz, herşeyin en iyisi, en akıllısı, en yakışıklısı (hehehehe) olan sizle alay etmeye başladığınızda, sonunda ilk defa kendinizle gerçekten, dürüstçe dost olmaya başladığınızın farkına varıyorsunuz. “Oh be!” deyip, “Bu aşamayı da geçtim!” deyip keyfini çıkarıyorum şimdilerde.

Diyeceksiniz yine bu adam nelerle uğraşıyor da bu ohlar, zafer çığlıkları vs vs. Konuyu anlattığımda bu muymuş mesele, ne kadar da önemsiz diyebilirsiniz ama herkesin kendi özgünlüğüne uygun olarak meseleleri büyük veya küçük algılaması değişir. Benim büyük meselem de buymuş.

Açıklıyorum:

BEN İSTEME ÖZÜRLÜYMÜŞÜM.

Bu da neymiş böyle, istemek ne kadar doğal bir şey diyordur bazılarınız. (Ki bu kişilere şanslı gözüyle baktığımı ve hatta biraz da kıskandığımı itiraf ediyorum.) Son zamanlarda o kadar çok mesleleyle, o kadar çok yönlü işlerle (sadece birisi bile tek kişinin güç sınırlarını aşacak şekilde yüklü meselelerdi) uğraşıyorken, bir gün farkına vardım ki ben tek nefer olarak Don Kişot’un yeldeğirmenleriyle savaşını taklit ediyorum. Elimde kılıç, dönen pervanelere doğru biteviye ve cesaretle saldırıp duruyorum. Hatta bu koşuşuturmalar sırasında etrafımdakilerin sözlerini dinlemeye bile zaman ayırmadan ( Ben en iyisini zaten bilirim ya?????) koş babam koş.

Hatta bir ara hiç sevmesem, yazılarımda onlarca kez lanetlesem de drama yaratıp kendimi içine sokmaya bile başladığımı farkettiğimde:

“Dur bakalım, ne yapıyorsun sen; kendine gelmenin zamanıdır” dedi içimdeki bilge.

“Ortaya sorunu dök ve çözümü beraber üretelim. Sen bu güne kadar ne sorunlarla savaştın ve kazandın. Bunları da halledersin.”

Sorun ne idi ki ben bu koşturma da yetemiyeceğimi hissetmiştim. Bu kadar senedir her tarafımı delik deşik edip nerede ne yapıyorumları o kadar irdeledikten sonra, bakalım karşımıza neler çıkacak diye bir iç yolculuğa çıktım.

Birebir çalışmalarda onlarca kişinin hayatındaki tıkanıklıkları açma, yeni bakış açıları kazandırma ustalığına eriştikten sonra yeni bir “Terzi kendi söküğünü dikemez” olayı yaratmamak için kendimi bir vaka olarak ele aldım.

Birinci kazanımım şu artık kendimle rahatça yüzleşebildiğimi bir kere daha gördüm ki bu bir çoğumunuz aşamadığı en önemli ilk basamaktır. Kendimize kendimizle ilgili o kadar yalanlar ve pembe gözlük hikayeleri anlatmaya alışmışken, birinin doğruları acımasızca hem de en yakınına yani kendisine söylemesi esasında çok zor bir basamaktır. İnsan bazı kazanımlara sahip olduğunu kendisine zaman zaman ispatladığında çalışmalarının meyvelendiğini görmenin huzuruna kavuşuyor.

Elimdeki potansiyeli sonuna kadar zorlayıp bir şeylere sürekli koşturduğumu, sürekli yeni projeler, açılımlar yapmaya çalıştığımı, bir an bile boş vakit bırakmayıp “Daha yapılacak neler var?” diye sürekli kendime sorduğumu, sürekli yükselen çıtalar belirlediğimi ve bunları aşmak için de zihnimde yeni çözüm mekanizmaları türettiğimi farkettim. Ama en önemlisi de bütün bunları yaparken her basamakta ana güç kaynağı olarak sadece kendimi koyduğumu buldum. Evet ben, yardım talep etmeyi, istemeyi bilmiyordum. Her şeye yeterim, her şeyi yaparım, her tarafta olurumların (her şeyi bilirim dememi bekliyorsunuz ama onun üstünden çoktan geçtim ve haddimi bilirim) aslında gereksiz bir kişisel yüklenme olduğunun yeni yeni farkındayım. Erkan aynı zamanda yardım isteyebilir, bir şeylerin olması için birilerinden destek istiyebilir, yapılması gerekenleri birilerine yükleyebilirin emekleme süreçlerini yaşıyorum. Oh be dünya varmış.

Aynı zamanda, yapım alanına soktuklarınızın gözlerinden büyük resmin ince ayrıntıları daha iyi görülebiliyormuş. Senelerdir bu kadar şeyi tek başına yaparken, şimdi aynı sürede hem de keyifli keyifli yapmaya başladım. İçimde tutacağıma, isteklerimi açık ve seçik ifade etmenin özgürlüğünün dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum. Deymeyin keyfime.

Bir de şunu gördüm ki benim eskilerde en büyük engelim bir başkasının yardım etmeyi kendisinin istemesini beklemekmiş. İlk başlarda bunu akıl edemeyip yardım etmedikleri için insanları beklenti kazanına sokup kaynatıp pişirmişim. Sonunda beklentisizliği de artık içimde harmanladığım için, bu süreci de aşıp artık kimseden bir şey beklememekteymişim.

Bilmesine bile izin vermediğiniz o canım beklentilerinizi karşılamadığı için başkalarına haksızlık etmiyormusunuz, bir düşünün.

Artık özgürce istemeyi seçiyorum. Destek, yardım, yanındalık, sevgi, ilgi, herşeyi ama herşeyi…….

İlk başlarda etrafınızdakiler şaşırıyor ama bu kısa sürüyor merak etmeyin. Aslında, istemeyi bilen birisiyle yaşamanın daha rahat ve şeffaf bir konfor olduğunun farkına varıyorlar.

İçerde birşey biriktirilmeden, -meli –malılı iç konuşmalardan uzaklaşarak yaşamak ne keyifliymiş böyle.

Siz de deneyin, buyurun bakalım.

Sevgiyle kalın

Erkan Sarıyıldız