Önce “Mutluluk nedir?” dedim kendime.
“Mutluluk bir oluştur ve bu oluşu tercih etmektir “cevabı geldi.
“En çok ne zaman mutluyum ?” diye sordum. Cevabı daha da ilginçti.
Birşeyler ürettiğim zaman.
Garip bir cevap olduğunun ben de farkındayım. Tatil yaptığımda, yakınlarımla olduğumda diye bir cevapp bekler iken böyle bir cevabın geleceğini ben bile bilemezdim. Fakat içime baktığımda doğru olduğunu gördüm.
Bu sözümün yanlış anlaşılmasını istemem, çok keyifli bir yaşantım var, varlıklarına şükrettiğim yakınlarım, dostlarım var, sevdiğim bir değil üç işim var….
Baktığınızda herşey muhteşem, bunun ötesi bir mutluluk olabilir mi diye düşünüyor insan. Olabiliyormuş gerçekten.
Tabii ki bu durum durduk yere olmuyor. Bunda benim de hatalarım var.
Çünkü yaratımın o efsunlu şarabından bir kere tattım.
Yaratım alanının muhteşem yüksek enerjisini bir kere tadınca bir çeşit yaratım sarhoşluğu gelişiyor ve hep bu alanda yaşamak istiyor insan.
“İnsanoğlu iyiye çabuk alışır” derlerdi de inanmazdım; ama gerçekmiş.
Bu yüksek ve muhteşem enerji ile dolu alanda geçirdiğiniz her an sizi kendine aşık ediyor ve siz siz olmaktan çıkıyorsunuz.
Öyle bir durumdayım ki, sakin geçen her an bana boşa geçmiş gibi geliyor, beni bekleyen o kadar muhteşem şey varken sanki bir yerlere gecikiyormuş gibi hissediyorum.
“Bu adam artık çıldırdı canım, böyle bir şey de ilk defa duydum” veya
“Kendini bilmezlik ve şımarıklık yapıyor” diyebilirsiniz.
Gerçekten değil ve gerçekten şımarıklık yapmıyorum.
“Aşkın zehirinden bir yudum alınca bir daha asla iflah olmazsın” derler ya, böyle birşey işte bu.
Bir insana aşık olmaktan da öte bir duygu bu. Yüzlerce yıl önce Yunus’un dediği gibi.
“Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi”
Yaratım alanında, insanı deliliğe itecek kadar kendinden vazgeçirten Allah aşkını yaşıyorsunuz.
Yaşamın tüm devinimlerinin dışında, kendinizi tüm yaratılmışlarla bir hissediyorsunuz.
Kah coşuyor, kah ağlıyorsunuz.
Beni kendine bağımlı hale getiren bu yüce duygular işte.
Size bir arkadaş tavsiyesi etmemi hadsizlik olarak algılamazsanız, bu güzelliği ve yüce hisleri tadabilmek için çaba gösterin demek istiyorum.
“İlla ki senin gibi kitap, yazı mı yazmalı insan? ”
Yaratım demek sadece birşeyler yazmak çizmek değil ki. Hepimizin içinde o kadar büyük zenginlikler varken, “Ben ne yapabilirim ?”diyeceğinize, içinizdeki hazineleri bulmayı seçin.
Farkında mısınız, bence aramaktan da önemli olan şey, kendimize yapamayacağımızı söylemekten vazgeçmek.
İtiraf edin kendinize içinizden kaç kez
“Yapamazsın ki ?
Herkes ne der ?
Ayıp olmaz mı ?” deyip kendinizi durdurdunuz.
Kaç kere daha başlamadan sonucunun iyi olmayacağını söyleyen tarafınızı dinleyip denemekten bile vazgeçtiniz.
Başkası için değil, öncelikle kendiniz için birşeyler yapın. Başkasının gözünden nasıl göründüğünüzü, başkasının ne diyeceğini düşünerek onların kölesi şeklinde yaşamaktan vazgeçin.
Herkes ne derse desin sizin içinizden koparak ortaya çıkardığınız her şey muhteşemdir.
Değer yargıları, karşınızdaki kişilerin kendi sorunlarıdır. Başkalarının veya toplumun değer yargıları içinde kalmaya çalışarak yaratımın gerçekleşmesi mümkün değil bunu bilin.
Leonardo’nun tablolarını yaparken başkasının ne diyeceğini veya beğenip beğenmediğini düşünerek yaptığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Zaten düşünmekle yaratımı aynı cümlede kullanamazsınız. Yaratım sadece olur. Ismarlama veya düşünerek değil, gümbür gümbür akan bir kaynak gibi kendiliğinden doğar.
Sizin yapmanız gereken şey çok basit aslında; kendinize koyduğunuz engelleri ortadan kaldırıp kendinize ve ilahi akışa güvenmek. Çünkü yaratım, akışta olduğunuzda ve kendiniz olduğunuzda olabilir ancak.
İnanın, Tanrı’ya kendinizi en yakın ve engelsiz hissettiğiniz anlar işte bu anlarda saklı.
Bütün bu sözleri deli bir adamın sözleri olarak da değerlendirebilirsiniz ama bakın dürüstçe itiraf ediyorum:
“Ben bir yaratım bağımlısıyım”
Sevgiyle kalın
Erkan Sarıyıldız
NOT: Yaratımlarımdan biri Ekim ayı başında size sunulmak için hazırlanıyor. “Geçit” adlı romanımın size ulaşacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum.
“Mutluluk bir oluştur ve bu oluşu tercih etmektir “cevabı geldi.
“En çok ne zaman mutluyum ?” diye sordum. Cevabı daha da ilginçti.
Birşeyler ürettiğim zaman.
Garip bir cevap olduğunun ben de farkındayım. Tatil yaptığımda, yakınlarımla olduğumda diye bir cevapp bekler iken böyle bir cevabın geleceğini ben bile bilemezdim. Fakat içime baktığımda doğru olduğunu gördüm.
Bu sözümün yanlış anlaşılmasını istemem, çok keyifli bir yaşantım var, varlıklarına şükrettiğim yakınlarım, dostlarım var, sevdiğim bir değil üç işim var….
Baktığınızda herşey muhteşem, bunun ötesi bir mutluluk olabilir mi diye düşünüyor insan. Olabiliyormuş gerçekten.
Tabii ki bu durum durduk yere olmuyor. Bunda benim de hatalarım var.
Çünkü yaratımın o efsunlu şarabından bir kere tattım.
Yaratım alanının muhteşem yüksek enerjisini bir kere tadınca bir çeşit yaratım sarhoşluğu gelişiyor ve hep bu alanda yaşamak istiyor insan.
“İnsanoğlu iyiye çabuk alışır” derlerdi de inanmazdım; ama gerçekmiş.
Bu yüksek ve muhteşem enerji ile dolu alanda geçirdiğiniz her an sizi kendine aşık ediyor ve siz siz olmaktan çıkıyorsunuz.
Öyle bir durumdayım ki, sakin geçen her an bana boşa geçmiş gibi geliyor, beni bekleyen o kadar muhteşem şey varken sanki bir yerlere gecikiyormuş gibi hissediyorum.
“Bu adam artık çıldırdı canım, böyle bir şey de ilk defa duydum” veya
“Kendini bilmezlik ve şımarıklık yapıyor” diyebilirsiniz.
Gerçekten değil ve gerçekten şımarıklık yapmıyorum.
“Aşkın zehirinden bir yudum alınca bir daha asla iflah olmazsın” derler ya, böyle birşey işte bu.
Bir insana aşık olmaktan da öte bir duygu bu. Yüzlerce yıl önce Yunus’un dediği gibi.
“Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne âkilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi”
Yaratım alanında, insanı deliliğe itecek kadar kendinden vazgeçirten Allah aşkını yaşıyorsunuz.
Yaşamın tüm devinimlerinin dışında, kendinizi tüm yaratılmışlarla bir hissediyorsunuz.
Kah coşuyor, kah ağlıyorsunuz.
Beni kendine bağımlı hale getiren bu yüce duygular işte.
Size bir arkadaş tavsiyesi etmemi hadsizlik olarak algılamazsanız, bu güzelliği ve yüce hisleri tadabilmek için çaba gösterin demek istiyorum.
“İlla ki senin gibi kitap, yazı mı yazmalı insan? ”
Yaratım demek sadece birşeyler yazmak çizmek değil ki. Hepimizin içinde o kadar büyük zenginlikler varken, “Ben ne yapabilirim ?”diyeceğinize, içinizdeki hazineleri bulmayı seçin.
Farkında mısınız, bence aramaktan da önemli olan şey, kendimize yapamayacağımızı söylemekten vazgeçmek.
İtiraf edin kendinize içinizden kaç kez
“Yapamazsın ki ?
Herkes ne der ?
Ayıp olmaz mı ?” deyip kendinizi durdurdunuz.
Kaç kere daha başlamadan sonucunun iyi olmayacağını söyleyen tarafınızı dinleyip denemekten bile vazgeçtiniz.
Başkası için değil, öncelikle kendiniz için birşeyler yapın. Başkasının gözünden nasıl göründüğünüzü, başkasının ne diyeceğini düşünerek onların kölesi şeklinde yaşamaktan vazgeçin.
Herkes ne derse desin sizin içinizden koparak ortaya çıkardığınız her şey muhteşemdir.
Değer yargıları, karşınızdaki kişilerin kendi sorunlarıdır. Başkalarının veya toplumun değer yargıları içinde kalmaya çalışarak yaratımın gerçekleşmesi mümkün değil bunu bilin.
Leonardo’nun tablolarını yaparken başkasının ne diyeceğini veya beğenip beğenmediğini düşünerek yaptığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Zaten düşünmekle yaratımı aynı cümlede kullanamazsınız. Yaratım sadece olur. Ismarlama veya düşünerek değil, gümbür gümbür akan bir kaynak gibi kendiliğinden doğar.
Sizin yapmanız gereken şey çok basit aslında; kendinize koyduğunuz engelleri ortadan kaldırıp kendinize ve ilahi akışa güvenmek. Çünkü yaratım, akışta olduğunuzda ve kendiniz olduğunuzda olabilir ancak.
İnanın, Tanrı’ya kendinizi en yakın ve engelsiz hissettiğiniz anlar işte bu anlarda saklı.
Bütün bu sözleri deli bir adamın sözleri olarak da değerlendirebilirsiniz ama bakın dürüstçe itiraf ediyorum:
“Ben bir yaratım bağımlısıyım”
Sevgiyle kalın
Erkan Sarıyıldız
NOT: Yaratımlarımdan biri Ekim ayı başında size sunulmak için hazırlanıyor. “Geçit” adlı romanımın size ulaşacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum.