En az insanlık tarihi kadar eski bir soru:
“İnsan niye yaratıldı ? ”
Öncelikle şunu kabul etmeliyiz ki bizlerin ana işlemci çipimizin kapasitesi bunu anlamaya müsait değil. Tanrı’nın bizi neden yarattığını anlayacak kapasitemiz olmadığı gibi bunu anlamaya da ihtiyacımız yok. YARATICI bilir.
Bizim bilmemiz gereken Dünya’da ne yapmamız gerektiği.
Her ruh dünyaya deneyim yaşamaya gelir. Dünya deneyimi bir ruh için o kadar değerli ki. Sevgi var, aşk var, cinsellik var, acı var, gözyaşı var (Türk Filmi gibi oldu). Bu fırsat kaçar mı ?
Bir hayatınızın bugüne kadar geçen süreçlerini tekrar hatırlayın.
Yüzlerce basamak, basamak üstüne basamak. Tökezlemeler, düşmeler, yeniden ayağa kalkışlar.
Üst benliğinin yükselmesi için bu deneyin dünya ayağı olan bizler senaryolar oluştururuz, kontratlar yaparız, doğarız.
(İlk nefeste ağlamamızın tercümesi: “Ben niye bu zor tecrübeye geldim, deli miyim ?” )
Sonra sancılı emekleme ve büyüme süreçleri. Ergenlik sivilceleri, zor imtihanlar, ekmek kavgaları. Kendini ifade etmeyi tam öğrenmişken karşı cinsi tanıma, çekilen onca naz kapris.
Mesleğini edinme ve rekabet savaşına girmeler. Ardından evlilik ve üreme çalışmaları. Sonra varoluş sorgulamaları , ben neden yaratıldımlar…
Daha kolayı varken RUH neden bu deneyimi seçer dediğim çok oldu.
Bizler bir yandan sonsuz potansiyelli, Tanrı’sal varlıklarız; diğer yandan da potansiyellerinin belli sınırlandırmalara uğradığı beden denilen bir hapiste yaşarız. Mükemmelliği unutturulmuş ve unuttuklarını yeniden hatırlamaya biteviye bir şekilde çalışan.
Peki böyle mükemmel bir yapı niye kendisini böyle bir hapse sokar ?
Çünkü yaşam denilen bu unutup hatırlama süreci içinde o kadar malzeme var ki özümüzü yükseltecek. O kadar senaryo var ki oynanacak, bir o kadar da oyuncu. Hepsine görevleri dağıtmış, oyunun akışının içine balıklamasına dalmışız. Hatta bazen bunun bir oyun olduğunu unutup dramada kaybolmuşuz. Sevinç coşkuyla, acı dibine kadar yaşanarak şarkılar yazdırmış.
Yaşamlarımızın, karşımıza üstün ruhlarımızın gelişmesi için çıkardığı fırsatları, dramalarımızın penceresinden değil, farkındalık penceresinden görüp alacağımızı alalım. Bu arada dünyanın nimetlerinin de farkında olup dibine vurarak.
Yaşamlarınızı ve tüm rol arkadaşlarınızı onurlandıralım.
Ey üstün Ruhlar haydi oyun başlıyor.
İşte Perdeeeeee!!!!!
Erkan Sarıyıldız
“İnsan niye yaratıldı ? ”
Öncelikle şunu kabul etmeliyiz ki bizlerin ana işlemci çipimizin kapasitesi bunu anlamaya müsait değil. Tanrı’nın bizi neden yarattığını anlayacak kapasitemiz olmadığı gibi bunu anlamaya da ihtiyacımız yok. YARATICI bilir.
Bizim bilmemiz gereken Dünya’da ne yapmamız gerektiği.
Her ruh dünyaya deneyim yaşamaya gelir. Dünya deneyimi bir ruh için o kadar değerli ki. Sevgi var, aşk var, cinsellik var, acı var, gözyaşı var (Türk Filmi gibi oldu). Bu fırsat kaçar mı ?
Bir hayatınızın bugüne kadar geçen süreçlerini tekrar hatırlayın.
Yüzlerce basamak, basamak üstüne basamak. Tökezlemeler, düşmeler, yeniden ayağa kalkışlar.
Üst benliğinin yükselmesi için bu deneyin dünya ayağı olan bizler senaryolar oluştururuz, kontratlar yaparız, doğarız.
(İlk nefeste ağlamamızın tercümesi: “Ben niye bu zor tecrübeye geldim, deli miyim ?” )
Sonra sancılı emekleme ve büyüme süreçleri. Ergenlik sivilceleri, zor imtihanlar, ekmek kavgaları. Kendini ifade etmeyi tam öğrenmişken karşı cinsi tanıma, çekilen onca naz kapris.
Mesleğini edinme ve rekabet savaşına girmeler. Ardından evlilik ve üreme çalışmaları. Sonra varoluş sorgulamaları , ben neden yaratıldımlar…
Daha kolayı varken RUH neden bu deneyimi seçer dediğim çok oldu.
Bizler bir yandan sonsuz potansiyelli, Tanrı’sal varlıklarız; diğer yandan da potansiyellerinin belli sınırlandırmalara uğradığı beden denilen bir hapiste yaşarız. Mükemmelliği unutturulmuş ve unuttuklarını yeniden hatırlamaya biteviye bir şekilde çalışan.
Peki böyle mükemmel bir yapı niye kendisini böyle bir hapse sokar ?
Çünkü yaşam denilen bu unutup hatırlama süreci içinde o kadar malzeme var ki özümüzü yükseltecek. O kadar senaryo var ki oynanacak, bir o kadar da oyuncu. Hepsine görevleri dağıtmış, oyunun akışının içine balıklamasına dalmışız. Hatta bazen bunun bir oyun olduğunu unutup dramada kaybolmuşuz. Sevinç coşkuyla, acı dibine kadar yaşanarak şarkılar yazdırmış.
Yaşamlarımızın, karşımıza üstün ruhlarımızın gelişmesi için çıkardığı fırsatları, dramalarımızın penceresinden değil, farkındalık penceresinden görüp alacağımızı alalım. Bu arada dünyanın nimetlerinin de farkında olup dibine vurarak.
Yaşamlarınızı ve tüm rol arkadaşlarınızı onurlandıralım.
Ey üstün Ruhlar haydi oyun başlıyor.
İşte Perdeeeeee!!!!!
Erkan Sarıyıldız