Yükleniyor...

Yazılarım

NAİF BİR YAZI
Bir ince zerafet,

Bir ince sızı,

Sinmiş içerime bir buruk sevda, bir acı tortu

Sevgi ister, titrer içimde gönül

Biraz narin, biraz solgun, gülden bir koku



Ah ah… ne güzeldir eski zamanlar. Sepya rengi fotograflarda yitmiş gitmiş aşklar, o bakıyorum ama baktığım belli olmasın gülüşleri, o bıyık altı belli belirsiz sırıtmalar, ufak kaçamak buseler. Biraz çekingen, biraz naif, biraz kırılgan… Kendilerini sunuşları, aşkları soruşları…. Andığımda o zamanları eski gramofon sesleri gelir kulaklarıma. Titreyen bir kadın sesi ve çıtırdayan taş plaklardaki o eski demlerin feryatları.



“Sevdim bir genç kadını , ansam onun adını”



Nereden çıktı bu yazı dediğinizi duyuyorum. Sabah sabah bana bu şiiri yazdıran, bu sözleri söyleten nedir diye sorguluyorsunuz kendinizi eminim.

O ince zerafetin kaybolduğu dönemlerdeyiz. Herkes birbirlerine ağzına geleni söylüyor hiç çekinmeden, başkalarının hayatlarını izlemek günlük eğlencemiz oldu, istekler bir emir gibi, küfürler de cabası.

Ağzımızdan çıkan lafın niyeti ne olursa olsun, söylenme biçimi, söz vurgusu, tarzı o kadar önemliyken ve sözün içeriğini o kadar farklı hale getiriyorken, bu özensizliğimiz niye?

“Seni Seviyorum” denildiğinde söylenilen sözden çok, bu sözün altında yazan altyazının daha önemli olduğunu bilmiyor muyuz?

Sevginin sadece sözle değil, gönülden bir akışla iletilebildiğini, bazen ufak bir bakışın, bir ince sözün dünyalara bedel olduğunu her an deneyimlemiyor muyuz?

İlişkilerdeki bu yozlaşma, bu kavga neden?

Diyeceksiniz ki dünya artık eskisi gibi değil, bu tip inceliklerin devri geçti. Teknoloji, kaos çağında yaşıyoruz, bu tip yaklaşımlar sadece modası geçmiş eski roman klişeleri.

Bireyselliği öne çıkaran bir dünyadayız biliyorum.

Aynı zamanda, bireyin önce kendisini gerçekleştirmesi, önce kendisini çalışması ve hayatın merkezine kendisini alması gerektiğini söyleyen onlarca yazı yazdığımı da biliyorum.

Hepimizin bireysel dönüşümlerimizi deneyimlediğimiz alanların ilişkiler olduğunu, bize bizle beraber yaşayan kişilerin ayna tuttuğunu unutmamalıyız.

Kendimizdeki değişim çalışmalarımızı, hayatımızı daha güzel, daha farkındalıklı, daha yüksek enerjili hale getirmek için yaptığımızı unutmayalım.

Ana amaç, egoist yaşamlar yaşamak değil, tüm insanlığın bütününün yükselmişlik içinde yaşamasını sağlamak olmalı.

Yanınızdaki, etrafınızdaki kişilerin, hatta ilişkiniz olmasa bile aynı dünyayı paylaşma onurunu duymanız gereken tüm insanlıkla, çevreyle, doğayla ilişkilerinizi zarif bir şekilde yaşamanın ne sakıncası olabilir ki?

Yaşamın özünü yükseltmek için birazcık özen göstersek neyimiz eksilir?

Evet bence işin sırrı özende yatıyor.

Bireysellik deyip, işi “Sadece ben varım” alanına geçirmek, işin özünü tam anlamamaktır.

Gelişmiş ruhlar olarak yaşamlarımızda da bu gelişmişliği hissettirmeliyiz.

Çünkü yaşam bu özeni hakkediyor.

Çünkü insanlar bu inceliği hakkediyor.

Çünkü yaşamak çok güzel.



Uhuletle ve Suhuletle kalın.

Ahbabınız Erkan